Başarılar da Sorgulanır

Herkes başarılı olmak ister. Buna kimsenin itirazı yok. Burada göz ardı edilmemesi gereken soru başarının ne olduğudur. İkincisi, başarıya ulaşmak için hangi değerlerden ödün verildiği, nelerden vazgeçildiğidir. Sonuçta sorgulanması gereken, bir alandaki başarı çabasının, -kişi ve yaşam bir bütün olduğuna göre- bizi başka yönlerden güdük bırakarak, yanlışlara iterek bütünsel anlamda başarısız yapıp yapmadığıdır.

Yaşamda referans noktaları çok önemlidir. Bilinçli ya da farkında olmadan, yaşamımızda, tercihlerimizde hep referanslara başvururuz. Bu referans noktalarının oluşumunda; annemiz, babamız, doğup büyüdüğümüz yer, yaşadığımız zaman parçası, çağın tercihleri, inançlarımız, okuduğumuz kitaplar, iletişim araçları ve içine doğduğumuz topluluğun ülke ve dünya ile etkileşimi temel rolü oynar. Tüm bunlar başarıdan ne anladığımızı belirleyen etmenlerdir aynı zamanda. Kalıcı ve evrensel olmaları da gerekmez.

Doğamız gereği, ortaya konulan bir söz ve davranış ilk planda duygularımızı harekete geçirir, yargılamalarımızı buna göre yaparız. Çoğu zaman da bu değerlendirmelerin ötesine geçilmez. Oysaki yüzeysel bir bakışla doğru kabul edilen birçok düşünce ya da hareketin, derinlemesine incelemeyle yanlış olduğu görülür. Ya da bunun tersi olur.
Çoğu kez unutulan, hedefler kadar bizi bu hedeflere götüren süreçlerin de dikkate alınması gerçeğidir. İnsanoğlu için başarıyla birlikte gelen görüntü, moda deyimle vitrin hep önemli olmuş, bunun arka planı görmezden gelinmiştir.

Kişinin yaşamındaki bir sonuç bir yönüyle, yani bir referans noktasına göre başarılı iken, kişiyi başka yönlerden yanlışlara itmiş ve başarısız kılmış olabilir. Ödül kazanmış bir yazarı düşünelim. Gelinen son nokta başarıdır. Şimdi de bu amaca götüren sürece bakalım. Yazar bu noktaya gelinceye değin hangi ödünleri vermiştir, hangi ince hesapların içinde olmuştur? Yapıtlarında kendisinin de iyi referans noktaları olarak kabul ettiği hangi durumlarla çelişmiştir, kimleri harcamış, nerelerde ideallerine ters düşmüştür? Ne pahasına olursa olsun ödül odaklı bir yaşam mı sürmüştür yoksa içten gelen coşkunun hesapsız serüveninde duyguların yazıya dökülmesi mi yaşamında etkili olmuştur?
Kaldı ki bir edebiyat yapıtının oluşumundaki süreci sorgulayabildiğimiz gibi değeri hakkında da fikir yürütebiliriz. Zamanın, yapıtın gerçek değerini göstermede en güvenilir hakem olduğuna inanılırsa da bence her yapıt için bunu söylemek doğru olmaz. Tarihsel süreç bile yapıtın kalıcı olarak iyi ya da kötü olduğunu söyleyemeyebilir. Bir dönem başarısız bulunan bir yapıt zamanla başarılı kabul edilip sonra tekrar gözden düşebilir. Bu gelgitlerdeki en önemli neden, çağın referanslarının, düşünce labirentlerimize inceden inceye sızarak bakış açımızı etkilemiş olmasıdır.

Ya da bir siyasetçiyi düşünün. Bir tarihte rahmetli Bülent Ecevit siyasette amaçlar kadar araçların da önemli olduğunu söylemişti. İktidara gelmek başarıdır, ancak oraya gelinceye kadar ki süreç demokratik açıdan kabul edilemez olabilir. Makyavelist politikalar uygulayan, yani iktidar olmak için her yolu mubah gören partiler iktidara gelmiş olsalar da demokratik referanslar yönünden sınıfta kalmışlardır.

Bazı iktidarlar, tarihte tapınılası bir güç sembolü haline gelmişlerdir. Hitler Almanya’sı ya da Mussolini İtalya’sı bunun tipik örnekleridir. Tarih, bu kişilerin insanlığın yüz karaları olduğunun anlaşılmasını geciktirmemiştir. Ancak bunun farkına varılması, her iktidar, her ideoloji ve düşünce için bu denli kolay olmamaktadır. Bazen uzunca bir süre geçse bile değerleri anlaşılamamaktadır. Tarihte bir dönem kabul gören bir durum, bir başka zaman reddedilebilmektedir.

Sosyalist ideolojiyi ele alalım. Tüm dünyanın kapitalist piyasa ekonomisi kurallarıyla yönetildiği günümüzde pek revaçta değil. Konjonktürel olarak bugün böyle değerlendirilen bu ideoloji ileride dünya toplumlarının ve ekonominin geldiği koşullar içinde farklı yorumlanabilecektir.

Referansların değişmesiyle doğrunun değiştiğini savunan bazı postmodernist yaklaşımlar gerçeğe ulaşmanın mümkün olmadığını ima ederler. Bu, bizleri karamsarlığa itmemelidir. Doğru bildiğimiz görüşleri savunmadan alıkoymamalı, başka doğruları olan insanları anlamamız gerektiği biçiminde yorumlanmalıdır. Böylelikle zihinlerdeki demokrasinin, yani asıl demokrasinin kurulmasına katkı sağlanmış olur.

Bugün başarılı sayılan bazı insanlara ve olgulara bir başka gözle baktığımızda, bunları ‘yanlış ve başarısız’ kabul etmenin, her zaman haksız olmadığını görüyoruz. Doğru bulalım ya da bulmayalım, başarının göreceliliğini zamanında fark etmiş birçok insanın yarışmaya girmemiş olmasının altında yatan nedenlerden biri de budur.

2178 Tüm Zamanlar 3 Bugün

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir